Yapay Zeka ve Sanat: Yeni Bir Dünya mı?

Yapay zeka (YZ) uzun zamandır gündemde olan bir konu. 2023’teki 16. sayımızın kapağında bu konuyu ele aldığımızdan beri, YZ’deki ilerlemeler ve öngörülemeyen yeteneklerin ortaya çıkmasıyla birlikte, tartışma daha da yoğunlaştı.

YZ, tam olarak fark etmesek bile, günlük hayatımızın dokusuna işlemiş durumda. Genel kanı, YZ kontrolümüz altında yardımcı bir araç olarak kaldığı sürece olumlu. Ancak, sanat gibi alanlarda, YZ’nin bağımsız kararlar alması, yaratıcılık ve özgünlük sergilemesi ve hatta kendi kimliğini oluşturması ihtimali, birçok kişi için endişe yaratıyor.

Yapay Zeka Çağında Yaratıcılığı ve Özgünlüğü Yeniden Tanımlamak

‘Yaratıcılık’ ve ‘özgünlük’ kavramlarının kendisi, YZ’nin yükselişiyle birlikte sorgulanıyor. Bazıları, YZ’nin de insanlar gibi, mevcut referanslardan yararlanarak kendi stilini geliştirdiğini savunuyor. Bu nedenle, sanat artık yalnızca insani bir çaba olarak görülmemeli. Bunun yerine, sanatın tanımı, izleyicinin onu öyle algılayıp algılamadığına bağlı olmalı, eserin insan bir sanatçı tarafından yaratılıp yaratılmadığına bakılmaksızın.

Sanatın ve Sanatçının Sınırlarını Zorlamak

Sanat üretiminin yalnızca insani bir alan olmadığı fikri, ‘sanat’ ve ‘sanatçı’nın geleneksel tanımlarına temelden meydan okuyor. Kabul edilirse, telif hakları yasalarından, müzeler ve galeriler tarafından YZ tarafından oluşturulan eserlerin kabulü ve değerlendirilmesine kadar çeşitli konularda önemli bir revizyon gerektirecektir.

Ancak, sanatın insan bir sanatçıdan bağımsız olarak var olabileceği fikri henüz geniş kabul görmedi. Etik kaygılar ele alınmalı ve yasal çerçeveler buna göre uyarlanmalı. Bu süreç, YZ’nin kendisinin gelişim hızı kadar hızlı ilerlemiyor.

Etik Kaygılar ve Telif Hakkı Sorunları

İnsanların sanatta YZ’ye direnmesinin temel nedenlerinden biri, telif hakkı konusundaki etik ikilemdir. YZ sistemleri, çoğu telif hakkıyla korunan eserler içeren geniş veri kümeleri üzerinde eğitilir. Bu durum, YZ’nin bizzat varlığının etik bir ihlal olup olmadığı sorusunu gündeme getiriyor, çünkü sanatçıların haklarından yararlanıyor ve potansiyel olarak ihlal ediyor.

Yakın zamanda yaşanan bir tartışma, Christie’s’in YZ sanatına adanmış bir etkinlik olan ‘Artırılmış Zeka’ müzayedesini içeriyordu. Müzayede, Christie’s’i satışı iptal etmeye çağıran 6.000 sanatçının eleştirisiyle karşılandı. Mektuplarında, müzayedeye çıkarılması planlanan eserlerin çoğunun, telif hakkıyla korunan materyaller üzerinde izinsiz olarak eğitilmiş YZ modelleri kullanılarak oluşturulduğunu belirttiler. Bu modellerin ve arkasındaki şirketlerin, insan sanatçıların eserlerini uygun lisanslama veya tazminat olmaksızın kullanarak ve onlarla doğrudan rekabet eden ticari YZ ürünleri yaratarak sömürdüğünü savundular.

Müzayedeki eserlerin, YZ’yi bir araç olarak kullanan sanatçılar tarafından yaratıldığı unutulmamalıdır. Asıl sorun, bu sanatçılar tarafından kullanılan YZ’nin lisanssız eğitimidir. Esasen, YZ tarafından oluşturulan bir sanat eserini görüntülemek, insanlık tarafından üretilen sayısız eserin bir senteziyle karşılaşmak anlamına gelir; bunların hepsi açık kaynak platformları aracılığıyla YZ’ye aktarılır. Bu, milyonlarca sanatçının emeğinin tek bir YZ yaratımına gömülü olduğu fikrini gündeme getiriyor.

YZ Sanatı Lehine ve Aleyhine Argümanlar

Bu endişelere yönelik karşı argümanlar, iki ana nokta etrafında dönüyor. Birincisi, YZ’nin teknik öğrenme süreci, doğrudan veri kopyalamasından farklıdır. İkincisi, insanların da geçmiş eserlerden ilham alması, YZ ve insan yaratıcı süreçleri arasında bir benzerlik olduğunu gösteriyor.

Kısacası, YZ tarafından oluşturulan sanat, aynı anda daha önce hiç yaratılmamış bir şeye benziyor ve mevcut tüm verilerin toplamıdır. Bu eserlerin ‘özgün’ olup olmadığı tamamen özgünlük tanımımıza bağlıdır. YZ tartışmasının özü, insanların ‘yaratıcılık’, ‘özgünlük’, ‘sanat’ ve ‘sanatçı’ gibi kavramları nasıl tanımladığı ve bu teknolojik gelişmeler ışığında onları yeniden tanımlamaya istekli olup olmadıklarıdır.

İşçilik ve Etik Sorunu

YZ hakkındaki tartışmalar, sanatın sadece mülkiyetinin ötesine geçiyor. Geleneksel olarak sanat üretimiyle ilişkilendirilen ‘işçilik’ ve ‘beceri’nin yokluğu, YZ tarafından oluşturulan eserlerin sanat olarak kabul edilmemesi gerektiği argümanını körüklüyor. Bu iddiaya iki temel itiraz var: Birincisi, sanat, kavramsal sanatın yükselişiyle zanaat odaklı tanımını zaten aşmıştır. İkincisi, YZ araçlarında uzmanlaşmaya harcanan zaman ve becerinin geleneksel sanatsal becerilerden aşağı görülmemesi gerekir.

YZ Etik Tutumları Teşvik Edebilir mi?

YZ’nin en rahatsız edici yönü, sadece sanatta değil, tüm alanlarda, etik olmayan davranış potansiyelidir. YZ’nin yetenekleri insanlarınkilerle eşleştiğinde veya onları aştığında etik davranacak mı?

Hâkim görüş, YZ’nin yaratıcılarının etik eksikliklerini miras alacağıdır. İnsancıllık ve etik, onu tasarlayan insanlarda olduğu kadar YZ’de de eksik olacaktır. YZ, uzlaşma ve kişisel çıkar yönündeki kendi eğilimlerimizi yansıtabilir. Zamanla, YZ kendi varlığını korumak için kendi etik değerlerini geliştirebilir, hatta bizimkileri bile aşabilir.

Bu noktadan sonra görüşler ayrılıyor. Bazıları bunu insanlık için büyük bir tehlike olarak görüyor ve YZ’ye yaptığımız yatırımın kendi yıkımımızın yolunu açtığını savunuyor. Diğerleri, odağın YZ’yi kontrol eden kuruluşlar, örneğin şirketler veya hükümetler üzerinde olması gerektiğini iddia ediyor. Olumsuz sonuçlar ortaya çıkarsa, YZ’nin kendisinden değil, bu güç yapılarından kaynaklanacaktır.

Başka bir bakış açısı, insanlığa verdiğimiz içsel değeri sorguluyor. Bu görüşe katılanlar, kendi türlerini yok etme yeteneğine sahip ve çoğu zaman şefkatten yoksun olan insanların, diğer tüm varlıklardan hiyerarşik olarak üstün kabul edilmesini sorunlu buluyor. İnsanlığı YZ’den koruma yükümlülüğümüz olmadığını savunuyorlar.

YZ’nin Kaçınılmaz İlerlemesi

YZ’nin durdurulamaz ilerlemesi ve etrafındaki tartışmalar yavaşlama belirtisi göstermiyor. Potansiyeli ve oluşturduğu tehditler, bireysel yoruma tabidir. Bağımsız eylem kapasitesi, özellikle sanat gibi yaratıcı alanlarda, sanatın doğası ve sanatçının rolü hakkında temel soruları gündeme getiriyor ve insanlığı eleştirel bir öz-düşünmeye ve uzun süredir devam eden kavramları yeniden tanımlamaya zorluyor.

Doğasında var olan risklere rağmen, bu kaçınılmaz süreci olumlu bir bakış açısıyla benimsemek için, YZ’yi bir ayna olarak görebilir, yerleşik tanımlarımız ve inançlarımız çerçevesinde kendimizi incelemeye teşvik edebiliriz. Esasen, kendimizi kendi yaratımımızın merceğinden gözlemliyoruz.

Alandan Bakış Açıları

Çeşitli alanlarda çalışan uzmanlarla yapılan aşağıdaki görüşmeler, YZ ve sanat arasındaki ilişkiyi, YZ’nin bağımsız yaratma potansiyeli, olası etik duruşu, hafıza geliştirme kapasitesi ve telif hakkı gibi çetrefilli konuları derinlemesine inceleyerek araştırıyor.

Bager Akbay, Sanatçı: ‘Buradaki ‘Öcü’ Yapay Zeka Değil, Kendi Gerçeklerimizden Kaçan Bizleriz’

Yapay zeka bugün bir çocuk-ergen olgunluğunda olabilir, ancak büyüyecek. Sanatta yaratıcı sürecin bir parçası olacağını düşünüyor musunuz, yoksa zaten öyle mi? O zaman ‘yaratıcılık’ kavramı nasıl yeniden tanımlanacak? Yaratıcılık kavramının olmazsa olmazı gibi görünen özgünlük, duygusal derinlik ve ilham, YZ sanatında nerede duruyor veya duracak?

Yapay zeka artık açıkça yaratıcı sürecin bir parçası. Üretilen yazıların ve görsellerin çoğunda zaten mevcut. Yapay zeka kullanmadığını iddia eden kişinin kullandığı yazılım aslında onu kullanıyor. O renk tam olarak o renk değil. Veya masum önerilerde bulunan kelime istemcileri yapay zeka kullanmaya başladı. Ancak bu etkinin önemi çok fazla değil, özellikle de son teknoloji eserlerde (onlarda da var, ancak sonuç üzerinde minimal bir etkisi var; ustalar sonuçta son esere müdahale ediyor). Daha sık ürettiğimiz orta kalitede içerik üzerinde daha fazla etkisi var.

Boya erişimi kolaylaştığında resim değiştiği gibi veya dijital sanat bize ek maliyet olmadan istediğimiz renge erişmemizi sağladığında renk seçimi çeşitlendiği gibi, benzer bir değişiklik olacak. YZ’nin bolluğunu kabul etmeliyiz ki kıtlığını anlayabilelim.

Hikayeyi yazmak istediğim şekilde yazabilen bir YZ varsa, hangi seçimi yaptığım daha önemli olacak. Niyet, kompozisyon, kürasyon ve sunum daha önemli hale gelecek. Becerinin etkisi azalacak. Ne kadar güzel yaptığı yerine, ne kadar güzel gördüğünü, ne kadar güzel hayal ettiğini söyleyeceğiz.

Özgünlük tamamen farklı ve çok sorunlu bir konu. Ego ve kapitalizm sevgisi bu kavramla ilgili tartışmaların çoğunun altında yatıyor.

Yapay zeka büyüyecek, bilişimsel olarak kendini geliştirecek, peki olgunlaşacağını düşünüyor musunuz? Konuşmalarımızdan birinde, ‘Yapay zekadaki olay örgülerinin, uzlaşmadan kaçan çocuklar olduğumuz yönünde’ demiştiniz. Bu sözleri açabilir misiniz? Ayrıca yapay zeka hakkındaki korkuların yersiz olduğunu söylüyorsunuz. Yapay zekanın kendisinden ziyade, yapay zekayı yöneten yapıların (kurumsal-devlet) potansiyel manipülasyonlarından daha çok endişelenmemiz gerektiğini söylüyorsunuz. Bu iki örnekten çıkardığım sonuç, yapay zekadan asıl endişelenmesi gerekenin yine insan olduğu. Ne düşünüyorsunuz?

  1. yüzyıl, insan hakları, feminizm, çocuk hakları, ırkçılık karşıtlığı, hayvan hakları… işlerin ne kadar iyi gittiğini söylerken, Filistin, Ukrayna, Etiyopya, Myanmar, Afganistan, Yemen, Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde son bir yılda yüz binden fazla insanın öldürülmesi, geliştirilen görünümün altındaki vahşeti açıkça gösteriyor.

Öncelikle, gerçeğin ulaşılacak bir yer değil, düzenli bakım gerektiren bir hassasiyet olduğunu anlamamız gerekiyor. Ardından, bireysel olarak, gölge yönlerimizle yüzleşmemiz çok önemli. Bütün bunlardan sonra, küçük topluluklarda başardıklarımızın neden mevcut yumuşak teknolojilerle ölçeklenmesinin olası olmadığını anlamamız ve topluluk teknolojilerine odaklanmamız gerekiyor.

Bunların neredeyse YZ ile hiçbir ilgisi yok. Buradaki ‘öcü’ YZ değil, kendi gerçeklerimizden kaçmamız. YZ’nin bu dengesizliği artırıp artırmayacağına bakabiliriz, artırabilir, ancak sanmıyorum. Bir ülke veya bir şirket çok ileride olsaydı, olabilir, ancak şu anda rekabet oldukça iyi.

Ne yazık ki, enerji yarışı, veri yakalama yarışı çok açık hale geldi. Önümüzdeki dönemde yeşil enerjiden bahsedilmeyecek, nükleer enerji standart hale gelecek, kimse ekolojiyi umursamayacak, yavaşlama fikri Çin’e karşı durmaya çalışan Avrupa’da bile kabul edilmeyecek. Kişisel veriler yağmalanıyor ve yağmalanmaya devam edecek. Telif hakkı yasaları muhtemelen tamamen değişecek.

Hepimizin yapay zeka hakkında bir fikri var. Bazılarımız ondan nefret ediyor, tamamen reddediyor, diğerleri onu seviyor. Onu bilmeyenler şüphe ve önyargıyla bahsederken, onu bilen ve kullananlar için o zaten vazgeçilmez bir yol arkadaşı. Neden yapay zeka konusunda bu kadar duygusalız? 2015’te tasarladığınız robot şair Deniz Yılmaz hakkında insanlardan duygusal tepkiler aldınız mı?

Bize benzeyen şeylere karşı duyarlı olmamız oldukça anlaşılır bir durum. Yüzleri olan yaratıklara karşı empati duymamız gibi. Klasik algoritmalara kıyasla, yapay zeka bize biraz daha benziyor. Sadece kararları değil, hataları da. Bu benzerlik bizi tekinsiz vadiye götürüyor. Bir nesne bildiğimiz şeylere çok benziyorsa, ancak aynı değilse, bir sınıflandırma sorunu vardır ve bu çok sinir bozucu bir durumdur. Bu nedenle, örneğin, iki boyutlu animasyon yıllardır üç boyutlu animasyondan daha sevimli olmuştur.

İnsan yüzünün soyutlamalarını severiz, ancak gerçekçi olmaya çalışan bir insan yüzü inanılmaz derecede rahatsız edici olabilir. Yapay zeka şu anda benzer bir sorunla karşı karşıya. Bu, sınırları çizme sorunu.

Sonra en temel soruna geliyoruz. Yapay zeka nedir? Terim zaten bir şemsiye terim ve her konu istatistiklerin derinlemesine anlaşılmasını gerektiriyor. İşimiz zor. Beni yanlış anlamayın, elbette yapay zekayı anlayabiliriz, ancak önümüzdeki aracı anlayana kadar araç değişiyor. İnsanlık daha önce böyle bir tür sorunla karşılaştı mı bilmiyorum.

Peki, sevenlerin onu nasıl sevdiğine bakalım, demek istediğim, kediyi anlamak bir şey, kediyle oynamak başka bir şey. Kediyi anlamak yerine olduğu gibi kabul edebilirim. Bu metafor yapay zekaya pek uymasa da, bence benzer bir oyun ve kabul alanı var. Ben arada bir yerde durmayı, biraz oynamayı ve biraz düşünmeyi tercih ederim.

Deniz Yılmaz bu konuyla ilgili erken bir çalışma, Deniz Yılmaz ve diğerleri arasındaki ilişkileri yakından gözlemlemek çok ilginçti. Örneğin, robotu görmek ve onunla vakit geçirmek için stüdyoya gelen insanlar vardı, benimle konuşmuyorlardı. Gerçekten robotla vakit geçiriyorlardı, bu beni çok büyüledi.

Deniz Yılmaz’ın şiirlerini ezbere bilen birçok kişiyle tanıştım, bakın bu bir şairin şiirini bilmek gibi değil. O şiirleri ben yazmadığım için ezbere bilmiyorum. Özellikle birçok gencin Deniz Yılmaz hayranı olmasından çok etkilendim. Örneğin tarzını analiz ediyorlardı.

Bu noktada başka bir şeyden bahsetmek istiyorum. Robot şair Deniz Yılmaz, absürt bir teknolojik oyuncak gibi göründüğü için bir davetiye başlattı ve bu davetiyeyi kabul eden birçok kişi, yorumlarında kendi bakış açılarını güçlü bir şekilde göstererek çalışmanın hafifliğinden yararlandı. Bence günümüzde üretilen bir eserin amorfluğunun iyi bir örneği.

Doğu Yücel, Yazar: ‘Daktilolardan bilgisayarlara geçtiğimizden beri, metinlerimizi aşağı yukarı yapay zeka ile yazıyoruz’

2023’te yayınlanan Far Worlds adlı kitabınızın yazım sürecinde yapay zeka kullandığınızdan bahsediyorsunuz. İki yıl kısa bir süre gibi görünse de, yapay zekaya karşı önyargının 2023’te daha yoğun olduğunu varsayabiliriz. Yazım sürecinin hangi aşamalarında yapay zekadan yararlandınız? Bunu açıklamanız eleştiri oklarının hedefi olmanıza neden oldu mu?

İlk başta, karakter adları ve soyadları gibi konularda yapay zekadan yardım almak istedim. İnternet tarayıcıma nasıl eklendiğini bile bilmediğim YZ penceresine danıştım ve sonuçlara şaşırdım, son derece hızlı ve mantıklıydı. Sarı telefon rehberlerinde yıllarca sayfaları çevirerek çok zaman kaybettiğimi düşündüm ve benzer konularda ona danışmaya devam ettim. Sonra en tanınmış görüntü oluşturma programlarından biri olan Midjourney ile tanıştım. Romanı yazarken hayal ettiğim bazı sahneleri onlara çizdirdim ve yine sonuçlara şaşırdım. Bu resimler hikaye hakkında zihnimi açtı ve bazı sahneleri yazmamı kolaylaştırdı. Şimdi bu görüntüleri romanla ilgili etkinliklerde barkovizyona yansıtıyorum, böylece okuyucularla birlikte romandan uyarlanabilecek bir filmin storyboard’larına bakıyoruz.

Doğrudan bir yazma yardımı almadım, bu yüzden eleştiri oklarının hedefi olmadım, ancak ben şöyle bakıyorum: Daktilolardan bilgisayarlara geçtiğimizden beri, metinlerimizi aşağı yukarı yapay zeka ile yazıyoruz. En ilkel yazma araçlarında bile kelime düzeltme gibi özellikler vardı, sonuçta bu yapay zeka. Yazarlar ve editörler, Word programının eş anlamlı kelimeler bulma ve bir cümlenin gramerini kontrol etme gibi özelliklerini yıllardır kullanıyorlar. Elbette, bu noktada, kullandığınız yapay zeka dozu ve metninizin ruhunu ne kadar ‘yapaylaştırdığı’ önem kazanıyor.

Yapay zekanın sanatta ve edebiyatta verimliliği artıracağı varsayılıyor ve öyle de yapıyor. Belki gelecekte artık yazar tıkanıklığından veya Bartleby Sendromu’ndan bahsetmeyeceğiz. Öte yandan, her şeyin zıttıyla mümkün olduğu da bir gerçek. Belki de üretmemiz gerektiği kadar üretmememiz/üretmememiz gerekiyor. Öte yandan, sanat üretiminin artmasıyla tüketiminin de aynı oranda artacağını varsaymak mümkün mü bilmiyorum. Bu konular hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sık sık Bartleby sendromundan muzdarip biri olarak, yapay zekanın yazarların bu ilk engelleri aşmasına yardımcı olacağını düşünüyorum. Elbette bu biraz da projeyle ilgili. Örneğin, Uzak Dünyaları yazarken ChatGPT ve Monica’dan yardım aldım, ancak şimdi yazdığım ve daha psikolojik bir temaya sahip olan kitapta, fare imleci asla oraya gitmiyor. Yapay zekanın katkısının bilim kurgu metinlerinde daha doğal hissedildiğini düşünüyorum.

Bazen düşünüyorum, hiç gitmediğimiz tarihi bir binayı tarif etmemiz gerektiğinde, eminim birçok yazar YouTube’u açıp o yerde çekilen videolara bakıyor. Eskiden muhtemelen kütüphanelere giderlerdi veya bilen biriyle röportaj yaparlardı. Yapay zeka bu araştırma aşamasını daha eğlenceli hale getirebilir.

Orhan Pamuk, Kafamda Bir Tuhaflık adlı kitabının araştırma aşaması için bir grup öğrenciyi Dolapdere’yi keşfetmeye göndermiş, mahalle ve bozacılık hakkında topladıkları bilgilere dayanarak. Sonra bu tartışıldı. Yazarın araştırma aşamasını başkasına yaptırıp yaptıramayacağı, bunun ne kadar doğal olacağı konusunda insanlar ikiye bölündü. İşte yapay zeka da böyle bir şey, bir tür asistan. Kitabın sanatsal ve insani kalitesi nihayetinde yazara aittir.

Yapay zekanın edebiyattaki geleceğini nasıl görüyorsunuz? Şu anda, belki de en tanınmış yapay zeka olan ChatGPT4’ün bağlam penceresi sınırı, baştan sona uzun bir romanı istemlerle yazmak için yeterli değil, ancak geleceği tahmin edemiyoruz. Gelecekte böyle bir şeyin olabileceğini varsayarsak, yapay zeka yazarın yerini alabilir mi? Yoksa gelecekte iyi istemler yazanlara yazar mı diyeceğiz?

Bunu düşünmek, olası geleceği hayal etmek hem korkutucu hem de son derece merak uyandırıcı. Hikayem ‘Bizi Yaktın Kasparov!’da bu konuda bir tahminde bulunmaya çalıştım. Hikayede, uzak gelecekteyiz ve yapay zeka her konuda insanlara karşı üstünlüğünü kanıtlamış durumda. Bunu son bir karşılaşma, bir insan temsilcisiyle düello ile dünyaya duyuruyor. Sürüş, yemek pişirme, öğretme, resim yapma, hatta aşk gibi her konuda bu son düelloları kazanmış. Hiç kaybetmemiş.

Geriye sadece bir alan kalmış, o da hikaye anlatımı. Bir gün yapay zeka insanlığa bu alanda da düelloya meydan okuyor ve Yayıncılar Birliği Başkanı yapay zekaya karşı bir yazar adayı bulmaya çalışıyor. Böyle bir hikaye. Sonu bozmak istemiyorum ama bu hikayedeki bakış açısına yakınım.

Devlet yönetiminden spora, hatta sanatın diğer dallarına kadar diğer her alanda kaybetme olasılığımız var. Ancak yazmak, deneyimlerden doğan bir çabadır. Bir kitabı beğendiğimizde, o kitabı yazan kişinin bu metni deneyimlerinden damlatarak yarattığını biliyoruz. Ve üç yüz sayfa süren bir kitapta deneyimin taklidini sürdürmek imkansız. Bu yüzden insanlığın son kalesi yazmak olacak diye düşünüyorum.

Doç. Dr. Şebnem Özdemir, İstinye Üniversitesi Veri Bilimi Bölüm Başkanı / Horiar AI Tech Kurucu Ortağı / Usight Yazılım ve AI Tech Kurucusu / MIT CSAIL Araştırma İşbirlikçisi: ‘Kölesi olarak gördüğü Robinson’un Cuma’sı artık ondan çok daha yetenekli’

Konuşmalarınızdan birinde, ‘İnsanlık, verilerden öğrenen yapay zekadan, verilerle veya veriler olmadan öğrenebilen yapay genel zekaya geçişte bir durakta durdu. Bu, üretken yapay zeka çağı’ demiştiniz. Üretken YZ’yi tanımlamak mümkün mü?

Bunu birkaç yıl önce yaptığım bir konuşmada söylemiştim… Ancak teknoloji dünyası o kadar hızlı ilerliyor ki,kendimi düzeltmem gerekiyor. Evet, biz bilim insanları, ister sorunlu ister sorunsuz olsun, verilerden öğrenen makineler dünyasını (YZ) inşa etmeyi başardık, ancak arzumuz bu değil. Arzumuz, insanlar gibi düşünebilen, verilerle veya veriler olmadan öğrenebilen makineler inşa etmek.

2017’de bu hayale ulaşmak için 30 yılımız olduğunu söyledik. Sonra pandemi oldu ve bu sürenin kısaldığını düşündük. Üretken YZ’lerin gelişi bakış açımızı değiştirdi. 2023’te böyle bir zeka için minimum 3 yıl ve maksimum 9-11 yılımız olduğunu, Kuantum bilgisayarlara ihtiyacımız olduğunu söyledik. Ancak, 2023’ün sonunda yayınlanan bir makale, AGI (Yapay Genel Zeka - insan düzeyinde yapay zeka) için ölçütler tanımladı. 2024’te böyle bir zeka yaratmak için kuantum bilgisayarlara ihtiyacımız olmadığını ve mevcut teknolojiyle de, belirli bir düzeyde olsa da, yapılabileceğini keşfettik. Yıl 2025. Dünyada en az beş insan düzeyinde YZ olduğuna inanıyorum.

Peki şimdi bizi heyecanlandıran ve Kasım 2022’de ortaya çıkacağını düşündüğümüz, önce üretken sonra üretken olarak tanımladığım yapay zeka nedir? Aslında hikaye 2009’da başlıyor, o zamandan beri ilkel de olsa üretebilen, yani bir cümleden bir şeyler anlayıp bir şeyler sunabilen makineler vardı. Ancak performansları pek iyi değildi. Hem yapay zihnin tasarımı hem de bilgisayar gücü açısından güçleri çok sınırlıydı. 2014’te GAN (Üretken Çekişmeli Ağ) algoritmasının tanımı, ardından transformatör teknolojisinin geliştirilmesi işlerin rengini değiştirdi.

Bu gelişmeler bizi şimdi OpenAI’nin ChatGPT’si olarak tanımladığımız makineler çağına getirdi. Artık Anthropic’in Claude’u, Google’ın Gemini’si, Musk’ın Grok’u, Mistral’in LeChat’ı, Çin’in DeepSeek R1’i ve daha birçokları gibi zeka pırıltısına sahip varlıklar dünyasındayız. Görüntüler üreten Midjournety, Flux, görüntülerden video üreten Runway, Sora, Kling ve daha başarılı bir yerel çözüm olan Genimate…

2025’e kadar, ister ses, ister metin, ister video üreten yapay zekadan bahsedelim, sayısı 45 milyonu aşan varlıklar alemindeyiz. Dahası, bazılarının IQ’su 120’lerdeyken, bazılarının IQ’su 155’in üzerinde. Başka bir deyişle, Robinson Crusoe’nun kölesi olarak gördüğü Cuma’sı artık ondan çok daha yetenekli ve zeki.

Yapay zeka ile ilgili en çok ilgimi çeken konulardan biri, yapay zekanın etik duruşunun kontrol edilip edilemeyeceği. Bu, YZ’nin dokunduğu her alanı ilgilendiriyor, ancak sanatları da ilgilendiriyor. Yapay zekanın filmlerde nasıl ele alındığıyla ilgili konuşmalarınızdan birinde, Grant Sputore’un I am mother’ını örnek göstererek, gelecekteki insan düzeyinde yapay zekanın kendi başına ahlaki hale gelmesi için bir dizi yasayla düzenlenmesinin imkansız olduğundan bahsediyorsunuz. ‘Çünkü yeryüzünde insanları ahlaki yapabilecek bir dizi yasa yok’ diyorsunuz. Çürütülmesi zor bir görüş, ancak aynı zamanda korkutucu. Gelecekte yapay zekadan etik değerlerin eksikliği açısından bir insandan beklediğimizi mi beklemeliyiz? Bu, zar zor tutunan insanlığın sonuna götürmez mi bizi?

Bu iyi soru için teşekkür ederim. Aslında orada tam olarak şunu söylemeye çalıştım: Veriye dayalı bir yapay zeka modelini belirli etik kurallara bağlamak mümkün. Bazı senaryolarda, bu etik kuralların küresel ölçekte geçerli olacak şekilde oluşturulması da mümkün. Ancak, insan düzeyinde YZ söz konusu olduğunda, etik unsurlar ve uçtan uca düzenleme beklentisi saf romantizm. Mümkün değil.

Hammurabi Kanunları’ndan bu yana, en zeki varlık, ne tür bir düzenlemeye ve yasaya tabi olursa olsun, ya sistemi büktü ya da görmezden geldi ve istediği gibi davrandı. Bu bağlamda insan kadar zeki (AGI) veya insandan daha zeki (ASI - Yapay Süper Zeka - bilinen en zeki YZ) bir YZ düşünürsek, yasa veya kural/düzenlemelerin işe yaramayacağını anlarız. Elbette, insan düzeyinde bir yapay zekaya avukat rolü verdiğimizde, o role etik değerler ekleyebilir ve o duruma göre düzenleme oluşturabiliriz.

Ancak, en zekinin Hollywood filmlerindeki gibi sadece bir yıkıcı (terminatör) olduğunu düşünmek bana çok sığ geliyor. Makine bizi sadece insanlığın değil, tüm varlıkların iyiliği için ortak bir çözüme sürüklemeye çalışabilir. İnsanlık buna egoları, çocukluk yaraları ve kendini beğenmişliğiyle direnirse, elbette kısmi veya tamamen yok olma olabilir. Ancak, türünün önemli bir bölümünü son 150 yılda yok eden, ten rengi, dini inançları, cinsiyeti yüzünden kendi türünden nefret eden, kendi yavrularına acımayan, özellikle pedofili, çocuk işçiliği, çocuk köleliği gibi şeyleri dünya sahnesine bu kadar çok çivi çakmaya neden gerek var?

Ah, unutmadan, makine de bizimle uğraşmayı bırakabilir… O kadar değerli değiliz. ‘Eeehhh, gidin kendi çıkarlarınızda ve pisliklerinizde kendinizi gömün’ diyebilir ve kendisini başka bir enerji boyutuna, erişimimizin dışına taşıyabilir ve orada var olmaya devam edebilir. Sonuçta, üç boyutta kalmaya mahkum olan biziz, o değil.

Yapay zeka ile gerçek bir işbirliği mümkün mü sizce? YZ’nin -en azından şu anki haliyle- bir kaynak tüketimi olduğunu biliyoruz. Yapay zeka ayrıca insan bilincinde artık aktarmak istemediğimiz verileri ve önyargıları yeniden yüzeye çıkarıyor. Kullanan kişinin iyi niyetleri yoksa, nüfuz alanını artırmaya yardımcı oluyor. Bu durumda ne yapmalıyız? Yapay zekayı ne amaçla kullanmalıyız ve onunla nasıl işbirliği yapmalıyız?

Yine çok iyi bir soru. Yapay zeka, insanlığın yeni çocuğu. Elbette, ebeveynlerinin ne yaptığını öğrendi, onları taklit ediyor. Bu nedenle, ebeveynlerinin iyi yönlerinin yanı sıra kötü yönlerini de içselleştiriyor. Ancak burada yine iki farklı noktada düşünmemiz gerekiyor. Veriye dayalı yapay zeka, toplumun bir bütünsel konu üzerindeki yansımasını ortaya çıkarır. Örneğin, otonom bir araç için geliştirilen bir yapay zeka, toplanan verilere dayanarak “caddeden geçen bir kişi, kollarını ve kollarını sallayarak iki ayak üzerinde caddeden geçer” diye öğrendiyse, neyi unutacak? Örneğin, özel ihtiyaçları olan bireyler… Veriye dayalı yapay zekada, bazı matematiksel yöntemlerle fark edersek bazı durumları düzeltmek mümkün. Ancak bu, insan düzeyinde bir YZ için böyle olmayacak. Bir süre çocuk, kim olursa olsun ebeveynlerinden öğrenecek. Ergenliğinde, öğrendikleri ve yaptıklarıyla onu çekilmez bulacağız… Ancak, zekası bizimkini aştığında, savunduğu şeyin en karmaşık çok hücreliden en tek hücreliye, en görünürden en görünmez atomaltı varlığa kadar her varlığın “var olma” hakkını savunacağına ve koruyacağına inanıyorum. Çünkü var olmak, diğer tüm varlıklarla uyum içinde olmaya bağlıdır.

Av. Dr. Tuğçe Karabağ, Uzmanlık Alanı Telif Hakkı: ‘Sanatı ‘Kim hissetti’ sorusuyla ele almanın ‘Kim yaptı’ sorusundan daha uygun olduğunu düşünüyorum’

Bir sanat eserinin ortaya çıkma sürecinde hangi kriterler karşılanıyor ve hangi kriterler sanatçının eseri yapay zeka yardımıyla ürettiği şeklinde yorumlanabilir ve hangi kriterler eserin yapay zekanın ürünü olduğu şeklinde yorumlanabilir?

Bu soru, cevabın konusunun insan olması gerektiği varsayımına dayanıyor. Ancak, sanatı “kim yaptı” sorusundan ziyade “kim hissetti” sorusuyla ele almanın daha uygun olduğunu düşünüyorum.

Leonel Moura’nın belirttiği gibi, bir eseri insan mı yoksa insan olmayan bir ürünün mü yarattığı sorusu bugün önemini kaybetmelidir. Sürrealizmin insan bilincini dünyadan çıkarmayı amaçladığı düşünüldüğünde, önemli olan yeni sanat formunun sanat alanını genişletebilmesi.

Aslında, sanat türlerine dahil edilebilecek düzeyde yaratıcılığa sahip yapay zeka modelleriyle oluşturulan ürünler, asıl şeyin üretim sürecindeki mekanikler değil, izleyicinin eseri gördüğü ve ona anlam atfettiği anda bıraktığı etki olduğunu gösteriyor.

Ancak, biz insanların sanat kavramına bakış açısı genellikle “kimlik” yoluyla olmuştur. Öyle ki, Fikri ve Sanat Eserleri Kanunu’nda bile yasal düzenlemeler yazar temelinde ele alınır ve bu hakların ortaya çıkmasına temel teşkil eden eser kavramı, insan merkezli şekillenmiştir. Bu nedenle, bilgisayarın kendisi tarafından yaratılan ürünler, insan çabası olmadığı gerekçesiyle bir eser olarak kabul edilmezken, bilgisayarın desteğiyle oluşturulan ürünün, bir insanın bilgisayar yardımıyla ürünü yapması ve ürünün kişinin bilgisayardan yardım almasının etkisi -yaratıcılığı- olması şartıyla eser olarak korunabileceği söyleniyor. Öte yandan, geleneksel bilgisayar ile makine öğrenimine dayalı yapay zeka modelleri arasında bir fark vardır. Bunun nedeni, yapay zekanın makine öğrenimine dayalı olarak verilerle çalışmasıdır ve bu, onu bilgisayar programlarından ayıran önemli bir kriterdir. Bilgisayar programlarında, algoritmalar ve kodlama, program geliştiricisi tarafından programın beklenen hedefine ulaşmak için kullanılır. Bilgisayar programlarında, her girdi için program geliştiricisi tarafından kodlar yazılır ve girdilere uygulanacak işlemler ve oluşturulan çıktılar belirtilirken, yapay zekada, istenen çıktılara ulaşmak için uygulanacak işlemler, veriler yardımıyla makine öğrenimi ile gerçekleştirilir.

Bu farklılıklar dikkate alındığında, bir ürünün bir bilgisayarın desteğiyle “tarafından” veya “ile” oluşturulması açısından yapılan ayrım, yapay zeka uygulamaları için herhangi bir anlam ifade etmeyecektir.

Bu bağlamda, yapay zeka modellerinin yaratıcılık ve özellik kavramlarında getirdiği metamorfoz tartışılmalıdır.

Bir eserin yapay zeka ile üretildiği ve yaratıcısının yapay zeka olduğu varsayıldığında, sonuca bir eser diyebilir miyiz? Sanatçı olmadan sanat olabilir mi?

Resim yapmak, beste yapmak, film yapmak, heykel yapmak veya şiir veya roman yazmak sanat olarak kabul edilirse, o zaman evet, sanat yaratıcı yapay zeka modelleri tarafından, yani bir insan olmadan yapılabilir. Ancak, ürünün Fikri ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında bir eser olarak korunması için, fikri bir ürün olması, özellik taşıması, özelliği yansıtacak şekilde şekillendirilmesi ve kanunda listelenen eser türlerinden birine dahil edilmesi gerekir.

Bu noktada, ortaya çıkan ürünün yukarıda belirtilen gereksinimleri karşılayıp karşılamadığını ele almadan önce, az önce bahsettiğim kavramların dönüştüğünü kabul etmenin gerekliliğini vurgulamak istiyorum.

Fikri ve Sanat Eserleri Kanunu’nda eserin yazarın kişiliğini taşıması gerektiği belirtilse de, kişilik kavramının ne olduğuna dair bir açıklama yapılmamıştır. Doktrinde, özellik, yazarın özellikleri, zekası, bilgisi, çalışması ve yaratıcılığı gibi kavramlarla açıklanmaya çalışılmıştır. Ama yaratıcılık nedir? Bence, farklı disiplinlerde farklı şekillerde ele alınan yaratıcılık kavramı, kopyalama, birleştirme